İSTANBUL VE GÖÇ-Hayrullah Kalifoğlu

hayrullah-bey

Kentleşme ve sanayileşme ile birlikte kırsaldan kente göç artmıştır.

Kırsal bölgelerde verimsiz üretim genel ihtiyacı karşılamadığı gibi üreticilerin ihtiyaçlarını da karşılamaktan uzaktır. Kırsalda yaşayan insanlarımız çağdaş üretim yöntemlerini kullanmadığı sürece kentlere kaymaya mecburdur.

Türkiye Avrupa’ya göre oldukça genç bir nüfusa sahiptir. Bu nüfus, bulundukları bölgelerde iş, eğitim gibi sorunlarına çözüm bulamadıkça en iyi yolu göç hareketinde bulmaktadırlar.

Ülkemizde 1950-1960 yılları arasında gerçekleştirilen sanayi atılımları kentlerde yeni fırsatlar yaratmıştır.

En büyük fırsatlar ise şüphesiz Türkiye ekonomisinin kalbi olan İstanbul’da doğmuştur. Taşı toprağı altın olan Şehri- İstanbul kırsalda yaşayan herkesin hayalini süsler olmuştur. Tabi bunda kısa sürede köşeyi dönen fırsatçıların etkisi büyüktür. Türk sineması da bu konuya çok fazla eğilmiştir. İstanbul’un gerek başkentlik yaptığı yıllarda gerekse günümüzde bunun değeri hiç azalmamıştır. Ve bu yüzden sürekli göç olaylarına maruz kalmış olup nüfusu sürekli artmıştır. 1927 yılında 680 bin olan İstanbul nüfusu 2015 yılında 15 milyonu bulmuştur.

Hızla artan nüfus çarpık kentleşmeyi, ulaşım problemini, alt yapı yetersizliği, kente adapte olamama gibi birçok sıkıntıları şehrin ve ülkenin gündemine taşımaktadır. İstanbul’daki plansız nüfus artışının en büyük nedeni dengesiz kalkınmamızda yatmaktadır. Fırsat eşitliğinin ülke geneline yayılamaması nedeniyle İstanbul büyük bir yükü sırtlamak zorunda kalmaktadır. İstanbul’un bu yükünü azaltmak için bölgesel metropoller oluşturulması gerekir. Örneğin; Bursa, Kayseri, Gaziantep gibi bölgesinde cazibe merkezi olan metropolleri ülkenin tamamına yaygınlaştırmalıyız. Artvin’deki bir insan, İstanbul yerine Trabzon’a, Giresun’daki Samsun’a, Hakkari’deki Diyarbakır’a, Şırnak’taki Urfa’ya göç etmelidir. Yatırımlar, seçilen bölgesel metropollerde yoğunlaştırılıp bölgesel kalkınma sağlanmalıdır. Böylece nüfus akışı çok odaklı sağlanarak İstanbul’un üzerindeki yük azalacaktır.

Ülkemizde, otuz ilimiz büyükşehir statüsünde yer almaktadır.  Bu büyükşehirlerimiz ekonomi, eğitim, sağlık, ulaşım, sosyal ve kültürel alanlarda gerekli donanımlara sahip olup bölge halkının ihtiyaçlarını karşılayacak yapılara dönüştürülmelidir. İnsanlara yaşadıkları topraklarda veya yakın çevresinde geçimini sağlayacak istihdamlar yaratılmalıdır. Çocuklarına iyi bir eğitim verebilecek kurumlar erişilebilir olmalı ve kaliteli sağlık hizmetlerine kolayca ulaşılabilmelidir.

Bölgelerin bulundukları coğrafi, sosyal, kültürel şartlar göz önüne alınarak politikalar üretilmelidir.

Örneğin, Karadeniz’in doğası dikkate alınarak başta doğa turizmi, modern hayvancılık ve tarım alanında destek olunmalıdır. Sanayinin ülkenin tamamına yayılımı sağlanmalıdır. Göç veren alanlarda bölge şartlarına uygun kırsal sanayiye geçilmelidir. Destek ve hibeler için gereksiz bürokrasi adımları ortadan kaldırılmalı, zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı olunmalıdır. Ülkeye katma değer üreten her kesime destek olunmalı,  boş bekletilen araziye destek değil üreten çiftçinin mahsulüne destek olunmalıdır. Komisyoncu ve aracıları ortadan kaldırıp ya da bu işin hakkaniyetli bir şekilde yapılmasını sağlayarak üretene destek olunmalıdır. Anadolu’daki işverenlerin kademeli olarak sosyal güvenlik ve vergi primlerini azaltacak programlar yürürlüğe sokulmalıdır. Gerek köylerde gerekse kentlerde el sanatlarına dönük imalat ve evlerde yapılacak fason üretim canlandırılmalı, kooperatifçilik teşvik edilmelidir. Hammaddeye bağlı olmayan serbest sanayi kuruluşları iş gücü arzının en yüksek olduğu bölgelere kurulmalı, bölgeler arası dengeli politika uygulanmalı, sanayi nüfusu yurt çapında dengeli dağıtılmalı, halkın doğduğu yerde yaşama tutunması sağlanmalıdır. Göç veren bölgelere başta devlet yatırımları yapılmakla beraber özel girişimciler cesaretlendirilmeli ve özendirilmelidir.

Dünyada planlı kalkınmanın iyi örneklerinden biri olarak Almanya’yı görmekteyiz. 80 milyonluk ülkede beş milyonun üzerinde nüfusu olan şehir yoktur. Başkent Berlin’in nüfusu sadece dört milyondur. Deprem kuşağında yer alan İstanbul’da ise 5315 kilometrekarelik küçük bir alanda on beş milyon insan yaşıyor. İnanıyorum ki; Devletimiz İstanbul’a göç etmeyi gerektirecek etkenleri ortadan kaldırarak son çeyrekte yapmış olduğu başarılı adımlarını taçlandıracaktır.

İstanbul’a insanlar geçinmek için değil, ülkeye ve dünyaya yön vermek için göç etmelidir. İstanbul; finans, ticaret, yönetim, eğitim, kültür ve medeniyet merkezi olarak dünya devler ligindeki yerini almalıdır.

Hayrullah Kalifoğlu- ORSİYAD Genel Sekreteri

http://www.orsiyad.org.tr/

Geleceğe GÖNDERiler

Geleceğin, kişilerin hayalleriyle ve yaptıklarıyla şekilleneceğinin farkındayız. Herhangi bir şeyi daha iyiye götüreceğine inandığınız bir düşünceniz mi var? Herhangi bir konuda yeni bir fikriniz mi var? “Buldum” dediğiniz bir şey mi icat ettiniz? Heyecanınızı yürekten paylaşıyoruz. “Geleceğe GÖNDERi”lerinizi bizimle paylaşın, destek olalım! Lütfen görüş ve önerilerinizi gonder.carfu@gmail.com eposta adresi ile bizimle paylaşın. Köşe Yazıları bölümünde yazı […]